KAMU SPOTU 40
11 gündür yazamıyorum...
Bu, tam da Gezi parkına ,bir sabah ansızın yapılan şafak
operasyonun başladığı güne denk geliyor.
O günden beri , sokaktayız, parktayız, ülkenin dört bir
tarafındayız.
Takip edilmesi ve anlamlandırılması gereken öyle çok şey
oldu ki bu kısa süreçte, 10 yıl gibi geldi doğrusu.
İktidarından , muhalefetine ,basınından ,aydın’ına,
akil’ine kadar her yandan yanlız bırakılmış bir halk , tüm dinamikleriyle
biraraya geldi!
İçlerinden biri , arada hal hatır sorsaydı belki işler
çok başka olurdu.
Ancak yaşananlar bizi bu noktaya getirdi.
Normal günler yaşıyor olsaydık ve basın mesleği , iktidar
eli ile patronlar nezdinde köşeye sıkıştırılmamış ve hala söyledikleri kadar
şerefli kalabilmiş olsaydı, bütün bu olayların ardından atılması gereken
manşetleri tahmin etmek hiçte zor olmazdı.
Elleriniz kırılsın!
Vicdanınızı nerede kaybettiniz!
Bunun gibi şeyler işte!
Ancak , halamın da bıyıkları olsaydı , amcam olurdu!
Geçti yani artık!
Kimseler itiraf etmese de ,o iştahla sıkılan gaz
tüfeklerinin, suların emrini kimin verdiği konusunda , herkesin şahsi bir
kanaati oluştu.
Elbette buna en büyük katkıyı da , devlet insanlarının ,
günlerce çıkıp tek kelime bile etmemesi sağladı.
Yani bir kez daha yanlız bırakıldı halk!
Bir anlamda şanslı addetmemiz gerekir kendimizi!
Kabul edelim ki bu süreçte, arada yaşanan herşeye rağmen
bize de bir rehavet geldi!
Çünkü gaz’a da alıştık suya da!
Hatta , genlerde varolan mizah duygusu öyle bir gelişti
ki , gelen çatışma haberlerinin yada bizzat içinde bulunduklarımızın aralarında “komiklik molaları” bile verdik!
Hakkımızdı bu!
Tarihteki hiçbir direnişte insanlar motivasyon için böyle
bir yola başvurmamışlardı!
Gelen haberler berbattı...insanlarımız ölüyor, yaralanıyor
, göz altına alınıyor, fişleniyor ve ağır psikolojik hasarlar alıyordu! (ve
hala da devam ediyor!)
Ve bizim ayakta kalabilmemiz için tek silahımız , zekamız
ve mizah duygumuzdu!
Bu sebeple , konunun tarafları , gizlemeye çalışsalarda
şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuşlardı!
Ancak , son 20 saat içinde 3 ayrı şehirdeki 6 miting bize
gösterdi ki , fikrin şekli hep aynıymış ve ton da hiç değişmeyecekmiş.
Yani şanslıyız dememin sebebi , bu tonda ki sözler
olayların ilk günlerinde gelmiş olsaydı , belki bizde sağ duyuyu erken
kaybedebilirdik!
İyi ki erken konuşmamışlar!
Bazen şer’den hayır çıkarmak iyidir!
Bu zaman zarfında yapılan tek şey , saçmaladıkça
saçmalamak , basit ama geçmişte daima işe yaramış , köhnemiş iç politika
söylemleriyle konuyu geçiştirmek oldu!
Belki anlamak için zaman kazanmaya çalışıyorlardı , belki
de vizyonlar hala 1970’te kalmıştı!
Bilinmez...bilinen tek bir gerçek var ki , yıl 2013’tü ve
Türk insanı , kendini ifade etmek için geliştirdiği en büyük silahını artık
sakladığı yerden çıkarmaya karar vermişti!
Mizahını ve evrenselliğini!
Ve bu, tüm “profesyonellerin” beklemediği bir silahtı!
Her kesimden insan da var güçleriyle bu silahı
kullandı!
Belki bizi en çok galeyana getiren şey de “zekamızı”
küçümsemeleri oldu!
Buna ister bir ağaç vesile oldu deyin ,ister yaşam
kısıtlamaları , alkol yasakları deyin.
Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki , koca koca kayaları yerinden söken depremler değil , onun
altındaki basıncın birikimidr.
Biz bunu kısa yoldan anlatabilelim diye de ona deprem denmiştir...bir imge dir!
O birikimleri tek tek hesaplamayı gözden kaçırdığımız
için de ,günün sonunda yaşanan sarsıntıların faturası bizim için son derece
büyük olmuştur daima.
Belki bundan sonra böyle yapmayız bilinmez!
Bu sırada elbette ki bu güçten nemalanmak isteyenler
olacaktı...kaçınılmazdı bu.
Ancak ,iktidar ve muhalefet istedikleri kadar
birbirleriyle atışa dursunlar, “senin 100’üne ben 200 koyuyorum!”
restleşmelerine girsinler , her bir taraf ta gayet iyi biliyordu ki bu
kalabalıkların bir araya gelme sebebi kendileri değildi!
Yani hem onlardı , hem değil di demek istiyorum.
Elbette onların yönetme arzuları ve basiretsizlikleri
insanların konuşmaya başlamasına ön ayak oldu , ancak sivil insiyatif öyle
karalı bir şekilde tavrını koyup , “hepinize eşit mesafedeyiz!” dedi ki ,
hevesler kursakta kaldı!
Çünkü halk birşeyi çok iyi biliyordu!
Hiçkimsenin geçmişi temiz değildi!
Bu eylemler bize sivil örgütlenmenin ne kadar önemli
birşey olduğunu gösterdi.
Öte yandan , örgüt olmanın , başsızlık,fikirsizlik ve
ipin ucunu kaçırmakla aynı anlama gelmediğini de öğretmeli!
Bu ülke coğrafyasında , yaşayan her birey “örgüt”
kelimesinin her bir harfinden ayrı ayrı “korkutularak” büyüdü!
Çünkü , Cumhuriyet
tarihimizin çok büyük bir bölümünde , gelmiş geçmiş tüm iktidarlar,buna
asker de dahil , 5 kişi bir araya geldiğinde , “bunlar bir araya geldiyse
mutlaka rejimi yıkmak istiyorlardır!” paranoyasıyla bu fikirleri bizi
yetiştirenlere de pompaladı!
İçlerinde emeli bu olanlarda mutlaka vardı , ancak ,
siyasiler , devlet denilen olgunun savaşan değil , yanaştıran , birleştiren
birşey olması gerektiğini belki koltuk sevdalarından belki de inatlarından bir
türlü kabul etmek istemediler.
Yani ufaaak ufak herkesi bu noktaya taşıdılar.
Sen de bir ağaç , öbürü desin giyim kuşamım,
davranışlarım bu ülke 14 gündür olağanüstü haller yaşıyor!
Bırakın siyasilerin tuhaf sözlerini bir kenara ,halkın
büyük çoğunluğu , taraftarı olmaktan onur duyduğum bir futbol takımının
taraftar grubuna ve büyük ilgiyle takip ettiğim bir hacker oluşumuna dev bir
güven besliyor!
Çünkü yanlız kalmış olan halk , yanında bir tek onları
görüyor!
Dünyada yaşanması akla dahi gelmeyecek işler oluyor!
Hacker grubu sözcüsü , ana muhalefet partisinin yapması
gereken işi , ana muhalefet partisinin televizyon kanalında ,büyük bir başarıyla ve soluklanmadan yapıyor!
Ve o televizyonun vitrini olan spikerinin yüzüne yansıyan
mutluluktan , onların bile kendilerinin yerine ,bir başkasının muhalefet
yapmasından son derece hoşnut olduğunu
anlıyoruz!
Bu süreçte, haklı konularında kahramanca yayın yapan ,
müthiş merakla takip ettiğim , haber alma özgürlüğümü doyurduğum kanal ve haber
sitelerinin de artık ciddi bir kısır döngü içinde olduğunu görüyorum ve buna
canım son derece sıkılıyor.
Elbette , başbakan tarafından yediğimiz fırçalar canımı
çok yakıyor.
Elbette , giyilen ,bu sınırsız özgüven kostümünün
karşısında aklım , zihnim donuyor.
Ancak ,takip ettiğimiz , sayısı son derece az olan haber kaynaklarının , bu eylemler sona
erdiğinde , ömrünün yarısını yayıncılık yaparak geçirmiş bir vatandaş olarak ,
ne yapcaklarını, haber dillerini nasıl bir çizgiye oturtacaklarını ,
profesyonel oldukları alanda nasıl bir dünya dili yakalayacaklarını düşünmeye
başladım!
Çünkü , direnişin 14. gününde kullanılan dil hala , o çok
eleştirdiğimiz , köhneleşmiş politik dilin aynısı!
Şimdi halk burada, ama , yakında yeni ve taze birşeylerin
talep edileceğini tahmin etmiyor olamazlar!
Ben medyanın , benim arkadaşlarımla aramda konuştuğum
gibi konuşmasını istemiyorum!
Ben medyanın , bana evrensel habercilik ve
profesyonellikle bilgi vermesini istiyorum bu saatten sonra!
Hem de bunu, penguen yayınlayandan da yayınlamayandan da
istiyorum!
Sosyal Demokrat bir insan olarak , muhalif medyanın da ,
sol politikanın düştüğü duruma düşmesinden çok korkuyorum!
Kimimiz , geçmişte beceremediğimiz , kimimizse sonradan keşfettiğimiz
bu romantik başkaldırı ve duyarlılığı sokaktaki
bu gençler üzerinden yaşamaya çalışıyoruz!
Deniz’in “ Vatan için uykularınız kaçıyorsa devrim
başlamıştır!” sözü her birimizi fevkalade birbirine yaklaştırıyor...birlikte
hareket etmemize yol açıyor evet!
Haklıyız! Etkileniyoruz bu sözlerden! Çünkü tastamam
doğru!
Haklıyız! Etkileniyoruz bu sözlerden! Çünkü Deniz’leri
yaşamamıza asla izin vermediler!
Ancak bir konuyu fena halde atlıyoruz!
Sokakataki nesil ağırlıkla 20 ‘li yaşlarının başlarında!
Buna ,üzerinde polis üniforması olanlar da dahil!
Ve , her iki tarafında asıl ihtiyacı olan şey fikir!
Teknik olarak ,kalıcı fikirler geliştirme ihtimalı düşük yaşlarda
pek çoğu!
Dolayısıyla en ihtiyaç duyulan şey, “ee peki şimdi ne
yapıyoruz?” sorusunun yanıtı!
Başbakanın çıkışlarını bir kenara koyalım bir süreliğine
, kendisinin belediye başkanlığı dahil , bütün iktidarını içine alan süreçte ,
bu ,sokaktaki nesil, bebeydi , ilkokul , ortaokul öğrencisiydi!
Şimdi son derece , temiz kafalı , parlak ,”kadınlar” ,
“adamlar” oldular!
Ve ilk oylarını nereye vermeyeceklerini biliyorlar ancak
vahim olanı , nereye vereceklerini bilmiyorlar!
Bakın bu süreçte , düşünen , söyleyen , kendini olası
iktidar olarak gören herkesin, doğru
dürüst , demokratik bir söylemle sokaklara ışık tutması gerekiyor!
İşte zorluk tam da bu noktada başlıyor!
Elbette birinci gününden beri içindeyiz ve her fani gibi
o gazı , o suyu tattık.
O sihirli karışımlarla yüzümüzün yangınını söndürdük!
Peki şimdi ne yapıyoruz?
Kimi der ki bu postmodern Milli Mücadele!
De ki öyle;
Unutmayalım ki , Milli Mücadeleyi başlatan adam
olağanüstü bir stratejistti!
İçinde bulunduğumuz günlerde , talep ettiğimiz özgürlük
mücadelemiz içinde hepimiz , “herşeyi” istemeye başladık!
Doğrudur...”hak’lar” hakkımızdır!
Ancak realite de ,Küba artık sadece bir semboldür!
Bilen bilir , bilmeyen izleyebilir , Oliver Stone’un
çektiği , Fidel Castro belgeselinde müthiş bir ayrıntı vardır!
Ve bu ayrıntıyı benim üstün zekam! bulmamış , Oliver
Stone bizzat kendisi göstermiştir!
Castro’nun ayağındaki spor ayakkabının markası “Nike”
dır!
Sırf bu sebeple bile Küba artık bir semboldür!
Hiç bitmesini istemeyeceğim romantizm ,kişisel
meselemizdir...romantizm ile şiir yazabilir ancak gerçek dünyada ülkemiz için
fikir üretemeyiz!
Bakın daha dumanı üstünde bir haber , 4 haziran 2013
itibariyle , Küba’da ülke genelinde ,118
yeni internet salonu açma kararı alınmış olup , büyükşehirlere öncelik
verileceği ve saat ücretinin 4,5 $
olacağı , ülkenin İletişim bakanlığı tarafından açıklanmıştır. Ve açılacak
salonlarla birlikte ülke genelindeki internet erişim noktası toplam 318
olacaktır!
Şimdi düşünsenize , çoğumuzun romantik düşlerinde gezinen
bir yönetim biçiminin içinde yaşasak çıldırırız!
Yarım saat internetimiz kesilse çişe bile gidemeyiz!
Kabul edelim artık böyle bir çağdayız!
Bakın, daha iyisini bilmiyorsak , bu tür bir yaşamın hiç
sakıncası yok!
Ancak daha iyisinin var olduğunu biliyoruz artık!
Ve umarım ,neden durmadan Küba dediğimi açıklamama gerek
yoktur.
Hani ağzımızdan düşürmeyiz ya “ amatör ruhla yapıyoruz
ama profesyoneliz!”
İşte bu şekilde üretilecek fikirlere fena halde
ihtiyacımız var artık!
Bundan kelli sınırları kapatıp kömün
yaşayamayacağımız – inanın benim de
ruhum bundan yana ama- ve dünyada hiçbir
kavram “tek başına” birşey ifade
etmediği , kıçında , “ama öyle olursa burdan da bu açıklar çıkar” biçimlerini
doğruduğu için , öncelikli olarak
özgürlük ve tam bağımsızlığımızı koruyarak fikirler üretecek politikacılara
ihtiyacımız var!
İşte bu yüzden , şimdiden sonra , iktidara değil
muhalefete yüklenmek zorundayız kanımca!
Her kim ise onlar...
Şu an muhalefet konumunda olan tüm görüş ve
fraksiyonlar...kim hangisine yakınsa!
Sormamız gerekiyor!
Onlara belki söyle şeyler dememiz gerekiyor ;
Sizin yapamadığınızı biz yaptık!
Kişisel servetleriniz dahil , edinebileceğiniz tüm
parayla bile kazanamayacağınız bir kalabalık ve çok güçlü bir ses yarattık!
Peki şimdi siz bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Bizim vizyonumuz ve mizahımızla yakaladığımız ivmeyi
nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?
Sanırım artık sokaktaki her birey , demokratik hakları
çerçevesinde ,yakın gördüğü siyasetçiye bu soruları sormalı , geliştirmekte
olduğu politikaları öğrenmeli ve bunun takipçisi olacağını açık ve net bir
dille ifade etmelidir!
Ve tabii gerçekten de takipcisi olmalıdır!
Başka sesler, “bak içlerinde birbirlerine düştüler!”
diyecek ve moral bozmaya çalışacaktır!
Ama birşeyden emin olalım ki ,bu sorular ,bunları diyecek
olanlara da sorulduğunda –ki inancım bu yönde-
onlar da arınmak zorunda kalacaklardır!
Sıkıntı yok!
Artık nasıl yapacağımızı çok iyi biliyoruz!
Şimdi bizi yönetmeye aday olanlara soru sorma vakti!
Biraz da onları dinleyelim!
Artık Türk insanının nasıl yaşamak istediğini biliyorlar!
Hadi gelin sorularımızı hazırlayıp , sağdan, soldan ,
ortadan farketmez kimi tercih ediyorsak onların karşısına çıkalım.
Çünkü çok büyük bir gerçek var ki ;
Bugünkü iktidar, sandık sonuçlarından ne kadar korkuyorsa
, yine söylüyorum , sağdan soldan fark etmez ,muhalefette kalanlarında ,o sandıktan aynı oranda korktuğunu düşünüyorum!
Çünkü artık “parayla satın alınamayacak” kadar “kıymeti”
hatırlanmış ve çok fazla miktarda oy var bu coğrafyada...
Hadi bakalım iyi olan kazansın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder